Ben gördüm. Vallahi de billahi de var
burda. Üç elma büyüklüğünde taze sarımsak da var. Çoğu sebze bizdekinden farklı
boyutta ya da görünümde ama yamru yumru da olsa, devasa büyüklükte de olsa
hepsi çok taze ve lezzetli. İtalyan bir arkadaşın dediğine göre marketten alırsan bu kafam
kadar sebzelere rastlamak gayet normalmiş. Makbulü pazardan almakmış. Evimizin
yakınında bizim standartlarımıza göre küçük sayılabilecek ama İtalya standartlarında
Foursquare'in alışveriş merkezi diye nitelendirdiği bir sebze meyve hali var.
İlk hafta market, pazar dolaşmakla geçti tabii, ilk iş hale gittim. İtalyanca
bilsem pazardan çıkmam zaten. Halde herşeyi bulmak mümkün, özellikle de deniz mahsullerrini ama bizdeki gibi
tezgahlar dolu dolu değil. Her sebze meyve çeşidinden en fazla bir satıcıda
buluyorsun. Domates, elma falan dersen, bilemedin iki kişi satıyor. Ne bulduysan,
"şanslıyım varmış" deyip alacaksın yani. Ama işin iyi tarafı, öyle
Avrupa'nın kalanı gibi yokluk çekmiyorsun burda; herşey var iş ki biraz aramayı
bil. Hurmadan, beyaz peynire, susamdan soyulmuş bademe, patlatmalık mısırdan,
hazır waffle’a, dondurulmuş ahtapottan, dondurma külahına ürün yelpazesi geniş…
Market sayısı çok Roma'da. Bizden bir
farkı, ucuzcu marketlerde dandik ürüne rastlamak kolay. Bizde BİM den de alışveriş
yapsan, A101'den de belli bir standartın altına düşmez asla aldıklarınız. Burada
alıp da yiyemeden attığımız şeyler oldu mesela.
Roma'da yaşayacaklar için kısaca özetlemek
gerekirse;
Tuodi, INS ......... ......BİM
Crai............... ............A101, ŞOK, Kiler vb
Carfoure, GROS.......CarfoureSA
TİGRE........... ..........MİGROS
gibi denebilir. Yine de haftalık, aylık
indirimli ürünler için market broşürlerine bakmakta fayda var. Bize hepsi yakın
olduğundan, meyveyi sebzeyi birinden, suyu birinden, eti birinden dolana dolana
alıyoruz.
Su demişken, Avrupa'nın nefret ettiğim
yanlarından biri bu su meselesi. Musluk suları o kadar kötü ki, neredeyse Melih
Gökçek’e teşekkür ettirecek insanı. Mecbur yemeğe, içmeye herşeye iyi su
kullanıyoruz. Asıl sorun burda başlıyor zaten. Meğer bu ülkede damacana su diye
bir şey yokmuş ve hatta 1,5 litrelikten başka su yokmuş. Adamlar 5-10 litrelik
suyu niye akıl edememiş anlamıyorum. Her gün 4-5 boş şişe çıkıyor. Harcanan
plastiğe mi yanarsın, gün aşırı 1,5 litrelik su taşımaktan kopan kollarına mı? Sular
da sadece gazı alınmış maden suyu. O kadar sert ki, mümkün olduğunca içmemeye
özen gösteriyorum. Çay, kahve için kaynattığınızda cezvenin içini resmen maden
kaplıyor. Bizde bir iki yılda çaydanlık içinde oluşacak kreç, sadece bir
seferde oluyor. Kulağa abartı gibi gelse de ne yazık ki doğru ve bu adamlar
nasıl sağlıklı kalıyor diye düşünmeden edemiyorum. Bildiğimiz sudan çok az
yerde var. (Romaya gelecekler için NEHA markayı bulursanız kaçırmayın depolayın
!)
Marketten bir şey alırken elimde telefona bu neymiş diye bakmak adet oldu. Bir sefer semizotu diye kedi otu pişirip,
ikinci sefer kekik diye reyhan alıp, son kez de tavuk yerine domuzla tanışınca
anladım ki, tipine güvenmemek, adına bakmak gerekmiş alırken. Hal böyle olunca
başladım içindekilere bakmaya. Ve farkettim ki bu adamların yediği her üründe,
ekmekten, zeytine, sebzeden, süte herşeyin içinde E… koruyucu maddeler dolu. Bizde
yok muydu, ben mi farketmiyordum ya da var da bizimkiler mi yazmıyor anlamadım.
Nedenini bilmem ama Avrupa Birliği üyesi ülkenin vatandaşı daha sağlıklı
beslenir imajı kırıldı bende o kesin.
Tipik bir Türk insanı için bir başka sıkıntı
da ekmek burada. Bizdeki gibi çıtır çıtır ekmek yok. Açıkta satılanlar, at
kafanı yarsın! Annemle iki kişi uğraşıp didinip kesemeyip Serkan’dan yardım
aldığımız ekmek var mesela. Annem burada kaldığı on gün boyunca ekmekleri çaya
batırıp yedi zavallım dişi kesmediğinden. Paketli ekmekler var bir de, onlar da
bildiğiniz yumuşak dilimlenmiş bizdeki UNO falan tarzı ekmekler. Bir de pizza tabanı diye satılan bir ekmek var, birlikte parmaklarınızı da yersiniz ama kenarından sıkınca içinden yağ akıyor. Üç dilimle iki günde 3 kilo garanti. Onun dışında başka bir ekmek yok maalesef. Hani şöyle
kahvaltıda çıtır çıtır taze ekmeği bi’ koparayım…. O hayal işte….
Peynirler güzel, ona laf yok. Bizdeki taze
kaşar yok tabii ama çok çeşitli peynir olunca damak tadınıza yakınını
buluyorsunuz. Beyaz peynirde benzer tadı yakalamak için biraz şans lazım. Biz
bulduk. Ankara’da olsam sadece böreğe kullanırım ama burada keçiye Abdurrahman
Çelebi diyoruz.
Bugüne kadar arayıp da bulamadığım benim
için önemli iki şey oldu: Kahve kreması ve yufka. İlkini, İtalyan’lar Amerikan kahvesini
adam yerine koyup içmedikleri için markette bulmak zor. Ancak büyük/lüks
marketlerde Nescafe var, o da GOLD falan değil; sadece Nescafe klasik. Hani bizdeki
gibi çeşit çeşit nescafe, hem de tek kullanımlık yok öyle bir şey. Nescafe’yi
dışarda oturduğunuz yerlerde de bulmak imkansız gibi. Starbucks zaten yok. Onun
yerine kendi İlly’s leri var Espresso içebileceğiniz. İtalyan kahvesinin her
çeşidi var tabii marketlerde. Yufkaya gelince… Onu da anca Türk marketinde
bulabilirsiniz.
Bana değişik gelen bir şey de, marketlerin
yarıdan fazlasının abur cubur ve unlu mamullerden ibaret oluşu. Gerçi benim
için bulunmaz nimet ama temel gıda maddelerinin çeşidinin az oluşu tuhaf
geliyor. Alışmışız biz bakacağız şöyle bir nohuta o mu iyi bu mu iyi diye. Yok!
Zaten büyük market yok. İlk geldiğinde eşimi büyük market var
kocaman diye kilometrelerce ötede bir yere otobüsle götürmüşlerdi. Ben daha
Ankara’dayım o zaman. Bizim Dikmendeki Migros kadarmış market. Zavallım dumur
olup geri gelmişti J
Burada marketlerde bir şeyi çok sevdim ama.
Paketli olan ürünlerin miktarları az az. Kilolarca alıp israf edilmiyor. Bir
pişirimlik. Ve bazı sebzeler beraber pişirileceği malzemeyle birlikte
satılıyor. Mesela balkabağını kırmızı biber ve maydonozla birlikte paketlenmiş
satıyor bütün marketler. Gerçi ben balkabağı, biber ve maydonozu birarada
taahhül dahi edemesem de, onlar yapıyorlar işte belli ki. Ve sanırım risottoda
kullanılmak üzere karışık tahıl ve haşlayıp yemek için karışık dondurulmuş
sebze var bol bol.
Şarapları bugüne kadar içtiğim en harika şaraplar! Biraz iddialı gelse de bence Fransız şarapları bile halt etmiş. Bazı şaraplar, Cola'dan daha ucuz. 2 euroya mükemmel şarap bulabiliyorsunuz markette. Yerel şarapları ünlü zaten malum. Biz Chianti'yi içtik farklı markalarda bir kaç kez. Boğazda sert bir tat bırakmadan, çok güzel bir aroması var. Üstelik de asla kafa yapmıyor, sersemletmiyor. Tadı alkollü ama kendi değil sanki. "Romada Romalı gibi yaşamak" sözü var ya.. İşte az pişmiş makarana veya pizzayla bir akşam yemeğinde bir kadeh için, Romalı gibi...
Şarap da güzel de, en sevdiğim şey hazır hamurları! Daha
önce Amerika’da yaşayan arkadaşlardan duyduğum ve neden bize hala gelmediğini
çözemediğim bir ürün bu. Belki geldi de ben kaçırdım bilemiyorum. Pizza için, börek
için, turta için ayrı ayrı ve farklı şekillerde hamurlar bunlar. Paketi açtığınızda
hamurun dokusu bizim milföye benzer ama daha büyük ve dondurulmamış olarak
satılıyor. İlk duyduğumda anlamsız gelmişti, hamur yapmakta ne var diye ama
şimdi vazgeçilmezim oldu.
Son olarak Roma’da yaşayacaklar için
önemli bir not: Türk marketinin adresi şöyle: Via delle Palme 165 Roma. Facebook’ta
da sayfaları var. Çaydanlık, cezve, bildiğimiz sucuk, ayçekirdeği, kısırlık bulgur,
baklava hamuru, adam gibi bir siyah zeytin bulabileceğiniz tek adres. Biz bir
ay çaydanlık yerine tencerede su kaynattık çay için. Siz bizim gibi yapmayın
diye paylaşmak istedim. Alın çaydanlığınızı, demleyin, şöyle afiyetle için Roma’ya
karşı!
.
Süpersin Fecir;)
YanıtlaSilSüpersin Fecir;)
YanıtlaSil