İtalyanları sevdim mi? Henüz kararsızım ben.
Avrupa’ya gittiniz mi tek tip
insan görüyorsunuz. Birbirine karşı yapmacık da olsa saygılı, alışverişte
yüzünde mutlaka (yalandan da olsa) bir gülümseme olan, her kim olursa olsun
kuyrukta bekleyen, otobüste yaşlıya yer veren ama bir o kadar da mesafeli
olabilen tek tip insan…
Burası başka bir ülke. Gelmeden
önce İtalyanların bize benzediğini okumuş ve duymuştum. Bence benzemiyorlar.
Çünkü bizde Avrupalı’nın tam tersi var. Sıra beklemeyen ama otobüste mutlaka
yer veren aynı banka oturduğu kişiyle ahbap olan, otobüste tanıştığına
torununun kız arkadaşını dahi anlatan bir milletiz biz. Buradaysa iki tip insan
var ve asla ortası yok. Avrupalı desen değiller, Akdenizli desen değil. Belki
de Roma oluşundan kaynaklı bilemiyorum. Kuzeyle güneyin tam ortası… İkisinden
de var. Kuzeyliler pek bi’ Avrupalı, Güneylilerse tam Akdenizli. Nasıl olmuşsa
olmuş bir türlü kaynaşamamışlar. Bizdeki doğulu batılı ayrımı gibi değil
kesinlikle. Bizde üniversitede bekar evinde aynı evde sekiz çocuklu ailenin çocuğuyla,
diplomat çocuğu birarada kalır. Bunlarda öyle değil. Gerçekten birbirlerini hiç
sevmiyorlar. Serkan’ın bir dersinde bir ödev için iki grup yapmaları gerekiyordu.
Kuzeylilerle güneylilerin anlaşamaması yüzünden iki hafta grubu seçemediler.
Biri diğerine “onlar Avrupalı değil” diyor, diğeri ötekine “onlar İtalyan bile
değil” diyor.
Gelelim bu iki tip insana…
Birinci tip gayet güler yüzlü. Yolda
görünce, kapıda karşılaşınca mutlaka selam veriyor. Yolda yürürken Cemre Naz’a
laf atıp, saçını okşuyor. Otobüste yer veriyor. Hatta bir keresinde yaşlı bir
teyze elimdeki yorganı görüp beni durdurdu ve el işaretiyle nerden ve kaça
aldığımı sordu. Ben de aynı ilkel yöntemle “35’e aldım” dedim J Ama bu grubu çoğunlukla
göçmenler oluşturuyor. Otobüste size yer veren nadir insanlar onlar. Allahtan o
derece asimile olmamışlar. Arada nadir de olsa İtalyanlardan da var böyle.
Bunların güneyli olduğunu düşünüyorum. Mesela Serkan’ın bir sınıf arkadaşı var,
şeker gibi çocuk. Hani kız kardeşin olsa kesin ayarlarsın o cinsten ve tabii ki
güneyli. Bu güneyli kuzeyli ayrımını ilerleyen zamanlarda başka şehirleri de
gördükçe daha bi’ keskin gözlemlerim sanırım.
İkinci tip ise, gayet sinir
bozucu. Markette, pazarda, pizzacıda bolca görüyorsun bunlardan. Suratlar bir
karış asık, ya yalandan soğuk bir edayla suratına bile bakmadan günaydın diyor,
ya da hiç bir şey demeden para üstünü uzatıp sen daha parayı almadan bir
sonraki müşteriye dönüyor. Yolda yürürken asla kılını kıpırdatmıyor, ite ite
geçmek zorunda kalıyorsun, ne bir özür ne bir şöyle toparlanma. Otobüste yan
koltuk boşken kenara çekilmek mi asla! Bir keresinde sokakta kurulu bir
oyuncakçı tezgahının yanından geçerken, Cemre Naz tezgahtaki oyuncakları tek
tek elleyerek yürüdü. Tezgahın yanında da satıcı kadın bacak bacak üstün atmış ayağı
da tezgaha dayalı yayılmış oturuyor. Çocuk geçerken kadın zahmet edip ayağını dahi
çekmedi. Kadının ayağına sürünerek tezgahla kadının arasından zar zor geçti çocuk.
Tip tip de baktı çocuğa. Türk olsa söversin de işte bu yabancılık yok mu!
Dilini de bilmiyorsun ki nasıl laf yarıştıracaksın. Sinir olmakla yetindim
sadece.
Otobüste insanlar desen ayrı bir
alem. Otobüsler tıklım tıkış. Ama öyle bizim bildiğimiz gibi tıklım tıkış
değil. Geçenlerde bir kez otobüsün kapısı üç kere açılmayı deneyip açılamadı kalabalıktan.
Bir kez tek ayağım havada gittim ayağıma yer bulamadığım için, siz düşünün gerisini
artık! Hani Çin’de insanları trene tıkıştırmak için arkadan iten görevli var
ya, burada insanlar kendilerini içeri itiyor binebilmek için. Bazen o kalabalık
içinden sıyrılıp inemeyenler oluyor ve asla şoför bekleyip indirmiyor o kişiyi.
Zannetmeyin ki zaman çizelgesine uymak için. Zaten öyle bir şey yok. Otobüsler
kafasına göre gidiyor. Sadece, adamın derdi değil birisi inememiş ya da
binememiş, basıyor gidiyor. Ekstra rahatlar yani.
Avrupalıdan ve hatta Asyalıdan,
belki de dünyanın herhangi bir yerinden farklı olarak burada asla kimse kimseye
yer vermiyor otobüste. Bebekli ya da çok yaşlı olman kimsenin umurunda değil. (Göçmenleri
saymıyorum) O tıkış tıkış otobüste Serkan Cemre Naz’ı kucağında taşıyacak diye
canı çıkıyor çoğu zaman.
Bu rahatlığa bir de telefon hattı
alırken rast geldim şimdilik. İçeride iki kişi çalışıyordu, sıramatik var ve
sırada 6 kişi var. Sıradaki kişi telefon bakıyor ama öyle müziğini dinliyor,
sağına soluna bakıyor, gidiyor camekandan başka bi’ tane alıyor. O arada
başkasının işlemini yapalım falan yok yani. Sıramızı aldık, gittik oturduk, tek
işimiz yeni bir cep telefonu hattı alacağız. Alt tarafı 6 kişi var sırada.
Bekle bekle bekle olmadı sıkıldık, yan tarafta market vardı, gittik
alışverişimizi yaptık geldik 2 kişi geçmiş daha. Daha da olmadı vazgeçtik eve
gittik çocuğu bıraktık, ben geri döndüm (2 durak otobüsle) sıram yeni gelmişti.
Arkadaşlar da eve internet bağlattılar, tam bir ay sonraya gün vermişler J Düşünsenize bizde adsl
bağlatacağım diyorsun, sana bir ay sonraya gün veriyorlar. Hatta dahası, bizim
İtalyan arkadaş Napoliden adsl hattını tam 2 ayda getirtebilmiş!
Bize benzettiğim tek şey, Avrupa’nın
kalanındaki gibi sokakta alt alta üstüste sevgililere fazlaca rastlanmıyor ya da sokakta içki içene.
Dini değerleri ve ailevi bağları kuvvetli bir millet olduğundan olsa gerek, öyle
çok fazlaca koklaşan öpüşen yok sokaklarda. Gerçi genç de yok fazla. Geneli
orta yaşlı ya da yaşlı. Çocuk da çok yok.
Burada hayat gevşek işliyor
vesselam. Kimse kimse için canını üzmüyor. İyi mi kötü mü bilemedim doğrusu.
Sevdim mi? Henüz cevap için erken sanırım..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder