Mesela o zamanlar Almanlar çok
medeni geliyordu bana, kurallara körü körüne uyan, kırmızı ışıkta bomboş
caddede öylece bekleyen, sıraya sonuna kadar riayet eden medeni insanlar… Bu
gidişimde ise, mesela tuvalette çocukla sıra beklerken bir Allahın kulunun “siz
geçin” dememesine, otobüse binerken sıraya sadık kalacağım diye çocukluya yer
vermemelerine sinir oldum. Ayrıca İtalya’da yolda yürürken tıpkı Türkiye’deki
gibi gelen geçen Cemre Naz’ın kafasını seviyor, laf atıyor, mıncıklıyor, ismini
soruyordu, Almanya’da ise tek tük bir tezahürat
gördü kızım J Herkesin
tahmin edebileceği gibi cana yakınlık konusunda İtalyanlar 1- Almanlar 0.
Toplu taşıma ve trafik çok
mükemmel gelmişti Türkiye’den sonra bana. Türkiye’yle kıyaslayınca öyle de
tabii. Egzoz dumanıyla doğayı kirletmeyen, benzine para vermeyen metro, tren,
tramvay ağı tüm ülkeyi sarmış durumda. Bisikletliler için ayrı yollar var.
Trafik ışıklarına herkes uyuyor vs vs. Bununla birlikte otobüs duraklarında
herhangi bir bilgi olmadığından hangi otobüs nereye gidiyor anlayabilmek için
harita ya da google’a ihtiyaç var mutlaka. Tren istasyonu da devasa büyük olunca, epey bir karışık geliyor insana. En
turistik yerler için bile durak araları çok uzak olduğundan mutlaka yürümek
gerekiyor. Taksi ise Avrupa ülkelerinin hepsinde olduğu gibi burda da telefonla
çağrılıyor ama Roma’ya oranla çok daha fazla. Yollar muntazam, kaldırımlar alçak,
çizgiler düzgün.
İtalya toplu taşıma konusunda başarılı sayılmaz. Metro var, tramvay
var ama ağırlık otobüste, otobüsler de tıklım tıklım ve saatine çoğunlukla hiç
biri uymuyor. 20 dakikada bir olan otobüs genellikle 40 dakikada bir sonrakiyle
birlikte arka arkaya geliyor. J
Buna rağmen İtalya’da durak sistemi sanırım dünyanın en iyilerinden. Her
duraktan bir sürü otobüs geçiyor, durak araları bazı yerlerde 100 metreye kadar
düşüyor ve nerdeyse her köşe başında bir durak olduğundan hiçbir yere yürümeden
gidebiliyorsunuz. Duraklarda otobüslerin güzergahı durak durak yazıyor,
karıştırmak mümkün değil. Roma’da bir de motorsiklet çok önemli bir araç. İnsanlar
takım elbisesiyle, mini eteğiyle, 15 cm topuklu ayakkabısıyla motorsiklet
tepesinde işe gidiyor. Arabalar da miniminnacık, park problemi çok çünkü, kim
nereye bulursa oraya acayip şekillerde park ediyor ama haliyle trafik yok.
Trafik ışıklarına Almanlar kadar değilse bile bunlar da uyuyor. Arada bir kırmızı
ışıkta geçenler olsa da nadir. En azından bomboş bir caddede yeşil yansın da
geçeyim diye saatlerce beklemek zorunda kalmıyorsunuz, ya da boş caddede karşıya
geçtiniz diye birileri sizi uyaracak tedirginliği yaşamıyorsunuz. Taksiye
gelince neredeyse yok gibi. Çok az sayıdaki taksiyi de anca telefonla
çağırıyorsunuz. Yollara gelince, daracık sokaklar var tabii malum. Kaldırımlar
da Ankara’yı aratmıyor şükür J Özetlemek gerekirse, toplu taşıma ve trafikte Berlin daha medeni ama Roma bence daha insani J
Tarihi koruma dersek… İtalyanların
eline dünya yüzünde su dökebilecek bir millet olduğunu sanmam. Bu şehir bir
açıkhava müzesi. Her köşe başından tarih fışkırıyor, 60 yıllık ev yeni
sayılıyor burda. Metro istasyonunun içinde bile etrafı korumaya alınmış tarihi
kalıntılar var. Yüzyıllarca bir şehri
olduğu gibi ayakta tutmayı nasıl başarmışlar inanılır gibi değil. Almanların da
bu konu da hakkını yememek gerek. Tarihi eserlere onlar da çok değer veriyor.
2. Dünya savaşı kalıntıları dışında bir tarihi eserleri olmadığını göz önünde
bulundurursak tabii J
Doğayı koruma da aynen… İkisi de
bizdekinin tersi. Roma’da çocuk parkında daldan dut yemişliğimiz var mesela. Sokaklarda
ağaçlarda portakallar olgunlaşıp yerlere düşüyor da bir tane alan yok. Bizde olsa
daha yeşilken talan edilir diye düşünmeden edemiyor insan.
Hayvan sevgisi dersen, İtalya
önde. Her ikisinde de hayvanlar dükkanlara ve toplu taşıma araçlarına sokulabiliyorsa
da, Roma’da neredeyse iki kişiden birinde köpek var.
Aile kavramı İtalya’da çok önemli. İnsanlar 40 yaşında hala aileleriyle yaşıyor. O yüzden de gençler arasında dejenerasyon benim gözlemlediğim kadarıyla çok yok. Sokaklarda içen dağıtan, toplu taşımada taşkınlık yapan olmuyor. Bizde ne kadarsa burda da o kadar. Berlin'de ise sabah 10’da içmeye başladıklarından bir yabancı olarak sarhoşun biri sataşır mı tedirginliğini yaşıyorsunuz, metroda sarhoşun biri bağırıp sizi yerinizden kaldırabiliyor ve kimse bir şey yapmıyor. Otobüste metroda sokakta herkesin elinde bir bira, 24 saat çakır keyif bir gençlik. İtalya’da da toplu taşımada içene rastladım tabii ama kimseye zararı olmadan içiyor içeni. Almanya’da bu kadar dejenere bir gençlikten bu kadar ileri bir ülke nasıl ortaya çıkmış anlam vermek zor J
Temizlik konusunda iki ülke de
Türkiye’ye oranla pis. Tabii pislik konusunda İtalya açık ara farklı. Yerler
tükürük dolu, çöpler ne zaman toplanıyor belli değil. Roma’da insanlar sokağa çöp
atmıyor ama tüküyor, trenlerin içi, dışı tamamen grafittiden geçilmiyor;
belediye çalışmıyor. Berlin de ise, insanlar çöpü sokağa atıyor, yere
tükürmüyor ama belediye çalışıyor. Hangisi makbul bilemedim ben J İtalya’nın doğa için
yaptığı bir güzellik de geri dönüşüm kutuları. Çöpler ayrıştırılmadan
atılamıyor, kural böyle, normal çöp kutusu diye bir şey yok. Kağıt, metal,
organik vs diye ayırmak zorundasın mutlaka. Almanya’da da bu tür çöp kutuları
var biliyorum ama Berlin’de mesela tek tük karşılaştım ben, çoğunlukla bizdeki
gibi çöp kutuları.
Türk nüfus açısından iki şehir
birbirinin tam tersi. Roma’da taş çatlasın 100-200 Türk varsa, Berlin’de birkaç
milyon… Bazı caddelerde Alman dükkan yok bile. Eczanenin kapısında eczane
yazıyor, gözlemecisi, mantıcısı, ocak başı, Adanacı ne ararsan… Tabelalarda,
ekranlarda, belediyede herşey Türkçe. Biz bavulumuzu kaybettik Berlin’de, bulup
getiren Türk aileydi o kadar J
Ve son olarak Berlin'den geriye kalanlar :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder